Küresel Kriz ve Doğu Türkistan Bağımsızlığı
Saygıdeğer misafirler, dünyanın dört bir yanından gelen dava arkadaşlarım, Doğu Türkistan davasının yılmaz destekçileri, değerli milletvekilleri, devlet temsilcileri, alimler, akademisyenler ve gazeteciler; 16. Dünya Doğu Türkistanlılar Kardeşlik Buluşması ve 7. Doğu Türkistan Milli Birlik Şurası’na teşrif ettiğiniz için şükranlarımı sunuyorum.
Bugün burada, sözlerime bulunduğumuz bölgedeki tüm savaşların, kargaşaların ve ölümlerin bir an önce sona ermesi, kalıcı ateşkesin ilan edilmesi ve insanlığa karşı işlenen suçların durdurulması çağrısıyla başlamak istiyorum. Filistin’deki insanlık suçları derhal durdurulmalı, ateşkes ilan edilmeli; Lübnan halkının can güvenliği sağlanmalı ve Orta Doğu’da güvenli, kalıcı ve istikrarlı bir ortam oluşturulmalıdır. Bu temennilerim aynı zamanda dünyanın adalet ve barışa karşı sorumluluğunu hatırlatma çağrımdır. Bu konuda tüm hazirun ile aynı görüşü paylaştığımı düşünüyorum ve herkese tekrar şükranlarımı sunarak konuşmama başlıyorum.
Doğu Türkistan, 1948 yılında Çin’in askeri müdahalesi ile tacize uğramış, egemenliğini yitirmiş ve 1949 yılında resmen işgal edilmiş bir ulustur. Çin, 1949 yılında kuruluşunu ilan ettikten bu yana kendi halkı dâhil olmak üzere, Doğu Türkistan, Tibet, İç Moğolistan, Hong Kong ve diğer topraklarda kıyımlar, soykırımlar ve her türlü zulmü gerçekleştiren zalim, işgalci ve yayılmacı bir devlettir. Doğu Türkistan, binlerce yıllık tarihinde bölgede barış ve adaleti, medeniyet ve gelişimi yaymış bir bilim beşiği olarak, bugün işgal altında olsa bile, halkı dünya genelinde barış, uluslararası adalet, insan hakları, onur ve güvenin savunucusu olmuştur ve dünyanın gelişimine katkılarda bulunmaktadır. Çin ise, tarih boyunca kan dökmekten kaçınmamış ve günümüzde de "Yeni İpek Yolu", "Çin Rüyası" ve "Bir Kuşak Bir Yol İnisiyatifi" adı altında bölgesel ve küresel yayılmacılığını sürdürmekte; bölgedeki ülkelerin sınırlarını taciz etmekte, borç tuzaklarıyla ele geçirmekte ve ulusal çıkarlarını sabote etmektedir.
Bu konuşmam, tüm misafirlerimize hoş geldiniz mesajı olmasının yanı sıra, bugün ve önümüzdeki iki gündeki önemli oturumlar, çalıştaylar, müzakereler ve toplantıların önemini sizlerin dikkatine sunmak içindir. En önemlisi de, Doğu Türkistan davasının dünya için ne ifade ettiğini, Doğu Türkistan halkının kendi kaderini belirlemedeki tek söz sahibi olduğunu ve bu davanın değişmez prensiplerini sizlere açıklamak içindir.
Doğu Türkistan Davası: Orta Asya’nın doğusunda, 1.828.418 km²'lik bir alanı kapsayan, Çin tarafından işgal edilmiş, halkın tüm siyasi hakları ellerinden alınmış, 76 yıldır sistematik asimilasyon ve soykırıma uğrayan, hiçbir şekilde Çin ırkına ait olmayan, 35 milyon kişinin soykırımı durdurma, hak ve hukuklarını geri kazanma ve bağımsız devletini kurma mücadelesidir. Doğu Türkistan davası; adalet, uluslararası hukuk, evrensel insan hakları ve değerlerine dayanan, meşruiyet ve yasal zemin üzerinde ilerleyen, barış ve özgürlüğü savunan bir mücadeledir. Doğu Türkistan davası, ezilen bir Müslüman toplumu kurtarma mücadelesi olması nedeniyle Müslümanların dini bir sorumluluğu; aynı zamanda Türk topraklarının esaretten kurtarılması mücadelesi olması nedeniyle Türk dünyasının ortak sorunudur. En önemlisi, soykırım, işgal ve zulüm hüküm sürdüğü için, adaletin ve insanlık onurunun çiğnendiği bu kriz tüm insanlığın varoluş meselesidir. Bunlar, Doğu Türkistan davasının değişmez temel hatlarıdır.
Doğu Türkistan halkı olarak ve Doğu Türkistan halkını uluslararası arenada temsil etmeyi amaçlayan bir siyasi hareket olarak, yukarıda bahsedilen her bir konunun zorluklarla dolu olduğunun farkındayız ve düşmanımızın güçlü, kurnaz, acımasız ve vahşi olduğunun bilincindeyiz. Aynı zamanda, 76 yıllık direniş mücadelesinde dava öncülerimizin bugüne kadar attığı tüm adımların bize sunduğu değerli tecrübelere de sahibiz. Bu yolda, canımızı, malımızı ve hayatımızın tümünü feda ederek başladık ve kaybettiklerimizi hep anarak, kaybedeceklerimizi tahmin ederek bu yolun azimli ve kararlı yolcularıyız. Evet, irademizi bu şekilde netleştirdikten sonra, daha gerçekçi bir yaklaşımla ifade etmek isterim ki Doğu Türkistan davası, bağımsızlık hedefine yönelik; pratik çözümler, gerçekçilik, stratejik planlama, dönemsel hedefler, prensipte istikrar ve üslupta çeşitlilik kavramlarını temel alan projeler ve programlarla devam eden bir davadır. Bugün ve yarın, siz değerli misafirlerimizle birlikte bu zorlu davanın durumu, faktörleri, fırsatları ve geleceği hakkında konuşacağız, planlamalar yapacağız ve kararlarımızı dünyaya ilan edeceğiz.
Bugün herkes Filistin’de yaşanan trajedinin bir an önce durdurulması konusunda hemfikir olsa da, tüm çabalar, iyi niyetler ve girişimlere rağmen, dünya ülkeleri ve sözde adalet sistemi bu trajediyi durdurmakta yetersiz kalmakta ve savaş daha da yayılmaktadır. Doğu Türkistan meselesine de aynı pencereden bakıldığında, 76 yıllık işgal ve son 10 yıllık vahşi soykırım, caydırıcı müdahaleler olmadan devam etmekte; insanlar hayatlarını kaybetmekte ve uluslararası adalet ve insanlık hassasiyeti ve değerini yitirmektedir. Barış, adalet, özgürlük ve insan onurunu savunan tüm ülkeler, Doğu Türkistan meselesine kısa vadeli çıkarlar yerine uzun vadeli bakmalı ve Doğu Türkistan halkının haklı mücadelesine destek vererek, işgalin ve soykırımın sonlandırılması için ciddi adımlar atmalıdır.
Dikkatinizi tekrar Doğu Türkistan’ın bulunduğu bölgeye çekmek istiyorum. Bugün Myanmar'da yıllardır süren iç savaş ve insanlık krizi, Hindistan, Vietnam, Japonya, Malezya, Endonezya, Tayland, Filipinler ve diğer Güney Asya ülkelerinin topraklarının işgal edilmesi, Çin askeri birliklerinin sınırları provoke etmesi, Tayvan’ın tehlike altında olması, Afganistan, Pakistan, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Moğolistan ve diğer Orta Asya ülkelerinin Çin’in borç tuzağında egemenliğini ve ekonomik bütünlüğünü kaybetmeye başlaması, stratejik alanların Çin tarafından ele geçirilmesi gibi sorunlar, bölgesel ve küresel tehlikelerin göstergeleridir. Küresel çapta bakıldığında, Afrika ülkelerinde yeni yükselen Çin sömürgeciliği, Ukrayna savaşında Rusya’nın yılmaz destekçisi olan Çin, İslam ülkelerinde limanlara göz diken ve borç tuzağına düşüren yine Çin’dir. Türkiye'yi de ekonomik yatırımlar karşılığında Doğu Türkistan meselesinde sessiz kalmaya zorlayan ve Türkiye’nin egemenliğine müdahale etmek isteyen de Çin’dir. Bu minvalde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Doğu Türkistan davasına olan yakından ilgisini takdir etmek ve şükranlarımızı iletmek isterim. Çin, bölgede yayılmacı, Afrika’da sömürgeci, Orta Doğu’da savaşları tetikleyici ve küresel çapta adalet ve barışı yok edici bir tehdittir. Bu gelişmelerin temelinde, Çin'in Doğu Türkistan’da yürüttüğü soykırım politikaları yatmaktadır. Zengin kaynaklara sahip stratejik konumdaki Doğu Türkistan, Çin için Batı'ya açılan tek kapıdır. Çin, Doğu Türkistan’ı güvence altına almak amacıyla sistematik soykırım uygulamakta, demografiyi değiştirmekte ve Doğu Türkistan halkının kimliklerini yok etmektedir. Konuya bu açıdan bakıldığında, buraya sadece sorumluluklarımızdan dolayı değil, hepimizin kapısının önündeki tehlikeyi aşmak için; Çin yayılmacılığını durdurmak ve kendimizi korumak için bir araya geldik.
Değerli hazirun, dava arkadaşlarım, Doğu Türkistan davasının yılmaz destekçileri, devlet büyüklerimiz ve tüm ülkelerden gelen temsilcilerimiz; Doğu Türkistan davasının sadece değerler açısından değil, görevler ve çıkarlar açısından da bir insanlık meselesi olduğunu farklı bir açıdan belirtmiş oldum. Uluslararası Doğu Türkistan STK’lar Birliği olarak, Doğu Türkistan için değerlere dayanan, siyasi ve sosyal dinamikleri gözeten, bölgesel ve küresel güvenliğin inşasını amaçlayan, adalet ve insanlık mücadelesi yürütmeye hazır olduğumuzu belirterek, tüm destekçilerimizi daha fazla alanda ortak çalışmalar yürütmeye davet ediyorum. Uluslararası Doğu Türkistan STK’lar Birliği olarak, Doğu Türkistan meselesinde küresel meşruiyet kazanma, Doğu bölge ülkelerinde çalışma alanlarını genişletme, mücadele yöntemleri ve girişimlerini çeşitlendirme, destekçi ve işbirlikçi kurum ve şahsiyetleri çoğaltma, Doğu Türkistan diasporasını güçlendirme, küresel adaleti savunma ve Çin dışındaki tüm ülkelerin ulusal çıkarlarına ve güvenliklerine tam saygı gösterme prensibiyle hareket etmekteyiz. Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını halkımızın tarihsel hakkı olarak tanıyoruz ve bağımsızlık mücadelemizi uluslararası hukuk, antlaşmalar, meşruiyet araçları ve yasal zemine saygı göstererek sürdüreceğiz. Bu mücadelemizi sloganlar veya ajitasyonlarla değil, dönemsel ve nihai hedeflerimiz için pratik ve stratejik girişimlerle devam ettireceğiz.
Herkese tekrar selamlar, sabır ve azimle dinlediğiniz için şükranlarımı sunuyorum. Teşekkürler.